Vergilemede ayırma kuramı/teorisi kısaca emek gelirlerinden sermaye gelirlerine kıyasla daha az vergi alınmasıdır. Anayasa’da (m.73) yer alan vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır hükmüne uygun olarak vergi kanunlarımızda asgari geçim indirimi, engellilik indirimi gibi bir kısım düzenlemeler yapılmıştır. Mali literatürde, ayırma kuramı başlığı altında bir ilkeye Türkiye’deki kadar diğer ülkelerde belirgin bir teori olarak pek rastlayamadık.
Emek gelirleri, fiziki emek ve nitelikli/zihinsel emek olarak ikiye ayrılmıştır. Fiziki emek karşılığı ücret geliri elde edilirken nitelikli emek karşılığı elde edilen gelir serbest meslek kazancı olarak kabul edilmektedir. Ancak nitelikli emek bir işverene bağlı olarak sarf ediliyorsa fiziki emek gibi değerlendirilerek karşılığında yapılan ödeme ücret kabul edilmektedir. Vergi sisteminin her ne şekilde olursa olsun emek karşılığı elde edilen gelirleri sermaye gelirlerine kıyasla koruması sosyal hukuk devletinin de bir gereğidir.
Özetle verdiğimiz bu bilgilerden sonra, bu yazımızda vergi reformu söylemleri, şeffaflık ve Gelir Vergisi Kanunu’nda (m.22) düzenlenen Menkul Sermaye İradı İstisnası konusuna dikkat çekmeye çalışacağız.
Vergi Reformu! Tartışma(ma)ları
Türk Vergi Sisteminde son günlerde tartışılan konulardan bir de “vergi reformu” ya da Hazine ve Maliye Bakanının ifadesiyle “ekonomik reform” ana başlıkları altında, vergi sisteminde reform! yapılacak algısı oluşturulmaya yönelik çalışılmalardır. Vergi sisteminde reform konusunda genel kabul görmüş bir anlayış birliği bulunmamaktadır. Dar kapsamlı vergi düzenlemeleri bile vergi reformu olarak ifade edilmektedir. Bununla birlikte gelir üzerinden alınan vergilerde beyan usulüne geçilmesi, genel servet vergisi (getirilmesi veya kaldırılması), Katma Değer Vergisi ve halk arasında “nereden buldun” diye ifade edilen, gelirin kaynağını sorgulayan düzenlemeler (her ne kadar yürürlüğe girmeden kaldırılsa da) reform olarak ifade edilebilecek düzenlemelerdi. Çünkü bu düzenlemelerle vergi sisteminde köklü değişiklikler yapılmıştır.
Yakın geçmişte (2016 yılında) ortaya atılan ve vergi usul hukukunda kapsamlı değişiklikler öngören “Vergi Usul Kanunu Taslağı” kamuoyu gündemini meşgul etmiş, ilgili kesimlerce değerlendirilip görüş ve öneriler kamuoyuna açıklanmış, ancak “Taslak” olarak tartışılan bu düzenlemeler Yasama sürecine bile girmemiştir.
Yine 2016 yılında, daha önce 2013 yılında TBMM’ye sunulan gelir üzerinden alınan vergilere ilişkin kanun tasarısı güncellenerek TBMM alt komisyonuna havale edilmek suretiyle yasama sürecine girmiş, gelir ve kurumlar vergisi kanunlarının birleştirilmesi öngörülmüştü. Bu tasarı da kamuoyunda değerlendirilip tartışıldıktan sonra, öneriler ortaya konmasına rağmen, bugüne kadar ne VUK Taslağı ne de GVK tasarısının akıbeti hakkında kamuoyuna bir bilgi sunulmamıştır. Anladığımız kadarıyla “Taslak” ve “Tasarı” gündemden kalkmıştır.
Son günlerde reform! beklentisi devam ederken yeni vergilerin ihdası da yapılmaktadır. Dijital hizmet vergisi, değerli konut vergisi, konaklama vergisi gibi yeni vergiler getirilirken, esasen bir vergi tahsil yöntemi olan tevkifat uygulaması kapsamında, 1 Mart 2021’den geçerli olmak üzere, yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinde tevkifat oranı %3’ten %5’e çıkarılmış, KDV tevkifat yükümlülüğünün de kapsamı genişletilip, tevkifat oranları artırılmıştır.
Bu düzenlemelerin içeriği bir yana, en azından hukuk metinleriyle yapılıp toplumun bilgisine sunulmuş vergi düzenlemeleridir.
Bunun yanında, son günlerde kurum kazançları üzerinden belli koşullar altında, (kurumlar vergisi düşüldükten sonra) 2020 ve 2021 yılı için %10, 2022 yılı için de %5 vergi tevkifatı yapılması gündeme getirilmiştir. Bu bilginin kaynağı nedir; taslak mı? tasarı mı? Bunu bilmiyoruz; ancak bildiğimiz ve beklediğimiz bir şey varsa o da yapılacak düzenlemenin gerekçesiyle birlikte bir an önce toplumun bilgisine sunulması ve tartışılmasının sağlanmasıdır.
Hangi gerekçeyle olursa olsun, belli kaynaklar tarafından, ulaşılması adeta bir başarıymış gibi, topluma sunulmasının uygun olmadığı, bu tür düzenlemelerin toplumun bilgisine sunulurken kaynağının mutlaka belirtilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Böyle bir düzenleme yapılacağı bilgisinin kaynağı nedir? Ortada hazırlayıcı işlem niteliğinde bir hukuk metni olmadığına göre hangi yetkilinin beyanıdır? Toplumun bunları bilmeye hakkı olduğu düşüncesindeyiz. Aksi halde hukuk devletine uygun olmayacak sübjektif yorumlara neden olabilecektir.
MSİ Vergilendirilmesinde Uygulanan İstisna
Emek gelirlerinin vergi yükünün sermaye gelirlerine kıyasla daha az olması açısından Gelir Vergisi Kanunu’nda (m.22) yer alan menkul sermaye iratlarında istisnalar düzenlenmiştir. Gerçek kişilerin elde ettiği MSİ açısından şu hükme yer verilmiştir;
“3. Tam mükellef kurumlardan elde edilen, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarının yarısı gelir vergisinden müstesnadır. İstisna edilen tutar üzerinden 94 üncü madde uyarınca tevkifat yapılırve tevkif edilen verginin tamamı, kâr payının yıllık beyanname ile beyan edilmesi durumunda yıllık beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilir.”
Menkul sermaye iratlarını düzenleyen GVK’nın 75. Maddesinde aşağıda ana başlıklarıyla yer alan iratların, kaynağı ne olursa olsun menkul sermaye iradı sayılacağı hükmüne yer verilmiştir.
- Her nevi hisse senetlerinin kâr payları,
- İştirak hisselerinden doğan kazançlar ve
- Kurumların idare Meclisi Başkan ve üyelerine verilen kar payları.
Gelirin Beyanı ve MSİ İstisnası Uygulaması
GVK’nın “Toplama yapılmayan haller” başlıklı (86/1-c) maddesinde; yıllık beyanname verilmeyecek ya da diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde, beyannameye dahil edilmeyecek gelirler sayılmıştır.
Bu kapsamda, vergiye tâbi gelir toplamının gelir vergisi tarifesinin ikinci gelir dilimindeyer alan tutarı aşmamasıkoşuluyla, Türkiye’de tevkifata tâbi tutulmuş olan menkul sermaye iratlarıda beyan edilmeyecektir. Dolayısıyla tevkifata tabi tutulmuş MSİ için beyan sınırı2020yılı için 49.000 TL, 2021yılı için ise 53.000TL’dir.
Bir takvim yılı içinde elde edilen ve toplamı 2020 yılı için 2.600 TL, 2021yılı için ise 2.800 TL’yi aşmayan,tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayanmenkul sermaye iratları da beyan edilmeyecektir.
Tamamı tevkifata tabi tutulmuş MSİ toplamı 2020 yılı için 49.000 TL’yi aşan MSİ gelirlerinin farklı miktarlarına ilişkin örnekleme bir vergi yükü hesabı yaptığımızda aşağıdaki tablo ortaya çıkacaktır.
(1)MSİ Toplamı | (2) İstisna (1) /2 | (3) Vergi Matrahı | (4) Hesaplanan Vergi | (5) Sağlanan Vergi Avantajı | (4/1) Vergi Yükü (%) | |
Tutar | % | |||||
50.000 | 25.000 | 25.000 | 3.900 | 5.070 | 10 | 7,80 |
100.000 | 50.000 | 50.000 | 8.970 | 13.500 | 13,5 | 8,97 |
300.000 | 150.000 | 150.000 | 35.970 | 50.100 | 16,7 | 12.00 |
600.000 | 300.000 | 300.000 | 86.070 | 105.000 | 17,5 | 14,34 |
1.200.000 | 600.000 | 600.000 | 191.070 | 240.000 | 20 | 15,92 |
10.000.000 | 5.000.000 | 5.000.000 | 1.955.870 | 2.000.000 | 20 | 19,55 |
50.000.000 | 25.000.000 | 25.000.000 | 9.955.870 | 10.000.000 | 20 | 19,91 |
100.000.000 | 50.000.000 | 50.000.000 | 19.955.870 | 20.000.000 | 20 | 19,95 |
200.000.000 | 100.000.000 | 100.000.000 | 39.955.870 | 40.000.000 | 20 | 19,97 |
(Tablo : Kendi hesaplamalarımız.)
Tabloda görüleceği üzere, elde edilen MSİ geliri 2020 yılı için Gelir Vergisi tarifesinin son dilimi olan 600.000 TL’yi aşınca, MSİ Toplamı üzerinden %20 oranında bir vergi avantajı sağlanmaktadır. Bu durum sermaye kazançlarının vergilendirilmesinde, MSİ sahiplerine çok büyük avantaj sağlayan, ancak vergi adaletine hiç de uygun olmayan bir durumun göstergesidir.
Ne Yapılabilir
MSİ istisnası tamamen kaldırılmasa bile, en azından yeniden değerleme oranına göre değişen belli bir tutarda sabitlenebilir. Örneğin 300.000 veya 600.000 TL’ye kadar istisna uygulanıp fazlası istisna kapsamından çıkarılabilir.
İçinde bulunduğumuz salgın döneminde Devlet Bütçesine kaynak aranıyorsa, böyle bir düzenlemenin hem kaynak sağlayacağı hem de vergi adaletini sağlamada daha uygun olacağı düşüncesindeyiz.
Son çeyrek asırda, politika metinlerinde en çok yer alan ifadelerden biri de “şeffaflık” kavramıdır. Toplumda, kavramların söylemden ve kâğıt üzerinde yazılı olmaktan ibaret olduğu, algısının oluşmaması için uygulamada da kendini göstermesi beklenir. Vergi düzenlemeleri gibi, toplumun çok büyük bir kesimini ilgilendiren hukuk kurallarının şeffaf bir şekilde ortaya konmasını beklemek, toplumun her kesiminin doğal ve hukuki hakkı olduğu düşüncesindeyiz.
Bir yasanın veya hukuk kurallarının pozitif hukuk kurallarına göre usulüne uygun olarak kabul edilip yürürlüğe konması, sosyolojik olarak o kuralların toplum tarafından kabul edildiği anlamına gelmez. Kuralın uygulanacağı kişilerin zihinlerinde önceden yer almasını ve toplum tarafından benimsenmesini sağlamak, şeffaflığı benimsemiş hukuk devletinin bir gereğidir.
Vergi reformu! Tartışmalarının yapıldığı bir dönemde, tabiri uygunsa, perakende düzenlemeler yapılması yerine toptan bir düzenleme yapılması daha yararlı olacaktır. Şayet varsa, vergi reformu arifesinde sıkça kısmi vergi düzenlemeleri yapılması, vergi reformu yapılacak beklentisini de boşa çıkaracaktır. Çünkü böyle bir durum vergi reformu vaadinin samimiyetine olan güveni sarsacaktır.
Burada VergiSizsiniz
Selam ve sağlık dileklerimizle.