Av. Şafak AKYÜZ
Kaldıraç; finansal piyasalarda var olan sermayeden daha fazlası ile işlem yapılmasına imkân sağlamaktadır. Kaldıraç sayesinde büyük hacimli işlemler daha az sermaye ile gerçekleştirilebilir. Ancak kaldıraç oranı büyüdükçe, eldeki sermayenin kontrolünü sağlamak zorlaşacaktır. 100 katlı bir kaldıraç kullanıldığı takdirde finansal piyasalarda %1’lik bir hareket ortaya konulan teminatın tamamı kadar kâr veya zararın ortaya çıkmasına sebebiyet verebilecektir. Bu nedenle kaldıraç oranının 100:1 olduğu finansal piyasa işlemlerinin oldukça riskli olabileceği unutulmamalıdır.
Zira Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 10.02.2017 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan Yatırım Hizmetleri ve Faaliyetleri ile Yan Hizmetlere İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile kaldıraçlı alım satım işlemlerine ilişkin azami kaldıraç oranı 100:1’den 10:1’e düşürülmüş ve ayrıca işlemlere başlayabilmek için asgari 50.000 TL veya muadili döviz tutarında başlangıç teminatı yatırılması zorunluluğu getirilmiştir. Kaldıraçlı işlemlerden elde edilen kazancın vergilendirilmesi hususunda ise, GVK Geçici 67. Maddesine ekleme yapılmış ve 2021 yılının başından itibaren aracı kurum müşterilerinin foreks kazançları üzerinden vergi kesintisi/ stopaj yapılacağı öngörülmüştür. Anılan maddeye göre; Bankalar ve aracı kurumlar takvim yılının üçer aylık dönemleri itibarıyla; a) Alım satımına aracılık ettikleri menkul kıymetler ile diğer sermaye piyasası araçlarının alış ve satış bedelleri arasındaki fark, b) Alımına aracılık ettikleri menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası araçlarının itfası halinde alış bedeli ile itfa bedeli arasındaki fark, c) Menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının tahsiline aracılık ettikleri dönemsel getirileri (herhangi bir menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracına bağlı olmayan), d) Aracılık ettikleri menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası araçlarının ödünç işlemlerinden sağlanan gelirler üzerinden vergi tevkifatı yapacaktır. Geçici 67. Maddenin 13 üncü fıkrasında yer alan; “Bankaların ve aracı kurumların taraf olduğu veya bunlar aracılığıyla yapılan; belirli bir vadede, önceden belirlenen fiyat, miktar ve nitelikte, ekonomik veya finansal göstergeye dayalı olarak düzenlenenler de dahil olmak üzere, para veya sermaye piyasası aracını, malı, kıymetli madeni ve dövizi alma, satma, değiştirme hak ve/veya yükümlülüğünü veren vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri bu madde uygulamasında diğer sermaye piyasası aracı addolunur” düzenlemesine 11.11.2020 tarihli ve 7256 sayılı Kanunun 19 uncu maddesiyle “opsiyon sözleşmeleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile döviz, kıymetli madenler ve Sermaye Piyasası Kurulunca belirlenen diğer varlıklar üzerine yapılan kaldıraçlı işlemlere ilişkin sözleşmeler” ibaresi eklenmiştir. Böylece kaldıraçlı işlemlere ilişkin sözleşmeler diğer sermaye piyasası araçlarından sayılmış ve bu işlemlerden elde edilen gelirler vergi tevkifatına tabi tutulmuştur. Vergi Kesintisinde Kur Farkı Konusu ve Dava Açılması Vergi tevkifatı yapılırken kur farkının dikkate alınıp alınmayacağı hususunda ise netlik bulunmamaktadır. Sektör temsilcileri ve yatırımcılar tarafından kur farkının kar zarar tespitinde dikkate alınmaması gerektiği ileri sürülmektedir. Vergi idaresinin bu görüşü paylaşıp paylaşmayacağını henüz bilmiyoruz. Ancak Vergi İdaresinin önceki görüşleri dikkate alınır ise kur farkından doğan kazancın vergilendirilmesi gerektiği görüşünde olacağı kanaatindeyiz. Bu noktada kar veya zararının tespitinde kur farklarının dikkate alınması veya alınmaması vergi matrahında büyük değişikliğe sebebiyet verecektir. Bu konuda kaldıraçlı işlemlerin yabancı para cinsinden ürün sayılıp sayılmayacağı tartışmaya değer bir noktadır. Ancak kur farkından doğan kazancın vergilendirilmemesi gerektiğini düşünen mükelleflerin vergi kesintisi /stopaj yapıldığı tarihinden itibaren yasal süre içinde vergi mahkemesi nezdinde dava açması gerektiği aksi halde kanuni haklarını kaybedebilecekleri unutulmamalıdır.