Nejat ÇOĞAL / Ticaret Başmüfettişi
Giriş
Türkiye’nin uzun zamandır üzerinde durduğu “Gümrük Birliği Anlaşmasının günün şartlarına uygun olarak yeniden gözden geçirilmesi” talepleri nihayet AB tarafından gündeme alınacak gibi görünmektedir.
Bununla birlikte, tam üyeliğe giden yolun başlangıcı olarak kabul edilen ve geçici bir dönem olarak başlatılan gümrük birliği sürecinin uzayıp gitmesi (ki 2021 yılı itibariyle 26 yıl olmuştur) AB’nin gümrük birliği ile neyi hedeflediği konusundaki şüpheleri de beraberinde getirmektedir. Acaba Avrupa Birliği, Türkiye’yi ilelebet gümrük birliği aşamasında mı tutmak istemektedir, yoksa gerçekten de tam üyeliği mi hedeflemektedir? Son 25 yıllık ortalamalara göre, dış ticaretinin %42’sini teşkil eden payı ile Türkiye’nin en büyük ticaret partneri olan AB’nin, tam üyelik müzakereleri yürüttüğü aday bir ülkeye yönelik bu yaklaşımının kabulünün mümkün olmadığı kanaatindeyiz.
AB’nin 5. en büyük ticaret ortağı olan Türkiye ise AB’nin bu yaklaşıma karşı, dış ticaretini ülke bazında çeşitlendirmek suretiyle AB’nin payını peyderpey azaltarak cevap vermiştir. Mesela, 25 yıllık gümrük birliği sürecinde ortalama olarak %42 olan Türk dış ticaretindeki payı 2020 yılında yaklaşık %36’ya kadar düşmüştür. Bu oranın, gümrük birliği döneminde %53’e kadar çıktığını ve uzun yıllar bu seviyelerde seyrettiğini nazarı dikkate aldığımızda, AB’nin en büyük 5. ticaret ortağını yeniden kazanmak için acilen bazı pozitif adımlar atması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Türk dış ticaretinin genel yapısındaki bu değişim hiç şüphesiz Türkiye’nin son 25 yılda, AB’ye alternatif olarak yeni pazarlara açılma konusunda başarılı olduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir.
Öte yandan, Türkiye-AB tam üyelik katılım sürecinin adeta donma noktasına geldiği bir dönemde, ABD ile AB arasında Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmasına yönelik müzakerelerin başlaması, Türkiye’nin Gümrük Birliği uygulamaları konusundaki endişelerini had safhaya çıkarmış bulunmaktadır. Zira Türkiye, kendisini doğrudan ilgilendirecek böyle bir anlaşmanın dışında bırakılmaktadır ki bu durum Ülkemizin dış ticaretine yeni bir darbe vurmak anlamına gelmektedir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin önemli bir aşamasını oluşturan Gümrük Birliği, aynı zamanda, AB tarihinde ilk defa tam üye olmayan bir ülke ile gerçekleştirilmiş ticari bütünleşme olarak kayıtlara geçmiştir. Esasen sorunun kaynağı da burada yatmaktadır. Tam üyeliğe giden yolun başlangıcı olarak kabul edilen ve geçici bir dönem olarak başlatılan bu sürecin gereğinden fazla uzamasıyla mesele maalesef daha da derinleşmiştir. Her halükarda gümrük birliğinin Türk dış ticaretine olan etkileri incelemeye değerdir. Bu vesileyle, Türk dış ticaretinin genel yapısına Türkiye-AB Gümrük Birliği perspektifinden bir göz atalım:
Gümrük Birliği döneminde TÜRK DIŞ TİCARETİNİN GENEL YAPISI
1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe konulan Gümrük Birliği, Türkiye’nin dış ticaretinde serbestleşme sürecine yeni bir ivme kazandırırken, AB ile ortaklık ilişkilerinde de Ankara Anlaşması uyarınca Son Döneme geçilmiştir. Türkiye ekonomisinin tamamını etkileyen önemli bir gelişme olan Gümrük Birliği ile birlikte, Türkiye ile AB arasında sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirler kaldırılmış, Türkiye üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi uygulamaya başlamıştır. Ancak, bu durumun istisnası olarak 2000 yılı sonuna kadar süren beş yıllık geçiş döneminde, otomobiller, ayakkabılar, deriden mamuller ve mobilyalar gibi kısıtlı sayıdaki hassas ürün için üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi hadlerinden daha yüksek gümrük vergileri uygulanmıştır. 2001 yılıyla birlikte, tüm sanayi ürünleri itibarıyla Ortak Gümrük Tarifesi oranlarına; 1 Ocak 2008’de ise Gümrük Birliği kapsamındaki ürünler itibarıyla, AB’nin gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere uyguladığı otonom tarife tavizlerini kapsayan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne uyum sağlanmıştır.
Gümrük Birliği ile birlikte, AB ülkelerinin Türkiye’nin dış ticaretindeki payında önemli bir değişme olmazken, Türkiye’nin ihracatının kompozisyonunda değişme gözlenmiştir. Özellikle, beyaz eşya, otomotiv sanayi gibi katma değeri yüksek ve istihdam sağlayıcı sektörler ağırlık kazanmış ve rekabet gücünde de olumlu gelişmeler yaşanmıştır.
Türk Dış Ticaretinin Genel Yapısı
Toplam Dış Ticaret (1996-2020) (Milyar $) | ||||||
İhracat | İthalat | Açık | Hacim | Hacim İçindeki Payı | İhracat / ithalat | |
AB | 1.164,03 | 1.448,46 | -284,44 | 2.612,49 | 0,42 | 0,80 |
AB Dışı | 1.317,25 | 2.262,90 | -945,65 | 3.580,14 | 0,58 | 0,58 |
Genel | 2.481,27 | 3.711,36 | -1.230,09 | 6.192,63 | 1,00 | 0,67 |
Türkiye-AB Gümrük Birliğinin yürürlüğe girdiği 1996 yılından 2020 yılına kadar geçen süreyi kapsayan 25 yıllık dönemde Türkiye’nin dış ticareti Tüm Ülkeler, AB ve AB Dışı Ülkeler bakımından yukarıdaki tabloda özetlenmiştir. Buna göre, bahse konu dönemde, Türkiye’nin toplam dış ticaret hacmi 6 Trilyon 192 Milyar Dolar olmuştur. Bu ticaretin 2 Trilyon 612 Milyar Doları AB ülkeleriyle, 3 trilyon 580 Milyar Doları ise AB dışı diğer ülkelerle gerçekleştirilmiştir.
Şimdi de, Türkiye’nin 1996-2020 (Gümrük Birliği) dönemi toplam dış ticaretini dönemsel açıdan ve AB, AB dışı ve genel olarak bir analize tabi tutalım :
Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere, 1996-2020 döneminde, Türkiye’nin AB ülkeleriyle olan dış ticaret açığı, AB dışı diğer ülkelerin toplamıyla olan dış ticaret açığından önemli ölçüde küçüktür. Ayrıca, aynı dönemde, genel ihracatımızın ithalatı karşılama oranı %67, AB Dışı tüm ülkelere yaptığımız ihracatın ithalatı karşılama oranı %58 iken, AB’ye yapılan ihracatımızın ithalatı karşılama oranı %80 olmuştur. Yine bu dönemde, Türkiye’nin toplam dış ticaret hacminin %42’sini AB, %58’sini ise AB Dışı Ülkelerin oluşturduğunu müşahede etmekteyiz. 2020 yılı itibariyle baktığımızda ise AB’nin toplam ihracatımız içindeki payının %41 olduğunu görmekteyiz.
Gümrük Birliği döneminde, Türkiye’nin genel ihracat ve ithalatının, AB’ye olan ihracat ve ithalatı ile paralel bir gelişme göstermiştir. Bu gelişmenin, AB’nin toplam dış ticaretimiz içinde %42 gibi yüksek bir paya sahip olmasından kaynaklandığını söylememiz mümkündür. Bu tespitler bize, AB ile olan dış ticaretimizin, diğer tüm ülkelerle yaptığımız dış ticarete kıyasla daha dengeli olduğunu göstermektedir.
Son 25 yıllık dönemde (Türkiye-AB Gümrük Birliği Dönemi) Türkiye’nin toplam 6 Trilyon 192 Milyar Dolar tutarındaki toplam dış ticaret hacminin 2 Triyon 481 Milyar Dolarlık kısmı ihracat, 3 Trilyon 711 Milyar Dolarlık kısmı ise ithalat kalemlerinden oluşmuştur. Bu dönemde, Türkiye’nin AB’ye toplam ihracatı 1 Trilyon 164 Milyar Dolar, AB’den ithalatı ise 1 Trilyon 448 Milyar Dolar olmuştur. Yine aynı dönemde, Türkiye’nin toplam -1 Trilyon 230 Milyar Dolar tutarındaki dış ticaret açığının -284 Milyar Doları AB ile, -945 Milyar Doları ise AB Dışı Ülkelerle gerçekleşmiştir.
Türkiye-AB Dış Ticaret Karşılaştırması (2020)
2020 yılında, Türkiye’nin toplam ihracatı 169,669 Milyar Dolar, toplam ithalatı ise 219,51 Milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı %77 olmuştur. Aynı yıl, Dış Ticaret Dengesi ise -49,841 Milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılında, bir önceki yıla kıyasla, dış ticaret açığının arttığını görmekteyiz.
Türkiye-AB Dış Ticaret Karşılaştırması (2020) | |||||
2020 | İhracat | ithalat | hacim | Denge (ihracat-İthalat) | İhracat / İthalat |
AB | 70,031 | 73,337 | 143,368 | -3,306 | 0,95492 |
AB Dışı | 99,638 | 146,173 | 245,811 | -46,535 | 0,68164 |
Genel | 169,669 | 219,51 | 389,179 | -49,841 | 0,77294 |
AB Payı | 0,41275071 | 0,334094 | 0,368386 |
2020 yılında Türkiye, AB’ye 70,031 Milyar Dolarlık ihracat, 73,337 Milyar Dolarlık ithalat yaparak -3,306 Milyar Dolar dış ticaret açığı vermiş ve AB için ihracatın ithalatı karşılama oranı %95 olmuştur. 2020 yılında Türkiye, ihracatının %41’ini AB’ye yapmış, ithalatının ise %33’ünü AB’den gerçekleştirmiştir. Aynı yıl, Türkiye’nin toplam 389,179 milyar Dolar toplam dış ticaret hacminden AB’nin aldığı pay 143,368 Milyar Dolar ile %37 civarında olmuştur.
Gümrük Birliği sonrasında, AB ülkelerinin Türkiye’nin dış ticaretindeki payında önemli bir değişme olmazken, Türkiye’nin ihracatının kompozisyonunda değişme yaşandığı görülmektedir.
Analiz sonuçları da göstermiştir ki, Türkiye’nin toplam dış ticaretinin yaklaşık yarısını gerçekleştirdiği AB ülkeleri dikkate alındığında, Türkiye’nin Gümrük Birliği dâhilinde gerçekleştirdiği ihracatta tek bir ülkeye veya az sayıda birkaç ülkeye bağımlı olması durumu azalmaktadır. Bunlara ek olarak, ürün bazında ihracatta düşük teknoloji grubu mallardan orta üst teknoloji grubu mallara geçilirken, ithalatta orta üst teknoloji grubu malların ve sermaye girdisi fasılların payının azalmadığı saptanmıştır.
Türkiye’nin AB’den gerçekleştirdiği ithalatta yatırım ve ara mallarının ağırlıklı yer tutması, ithalatın Türk sanayisine yönelik girdi sağlayan sağlıklı yapısını ortaya koymaktadır. Yüksek teknolojiye dayanan yatırım mallarının ithalatı bu ürünlere bağlı üretimde de ileri teknoloji kullanımını zorunlu kılmakta, firmaları AR-GE’ye yönelten bir diğer etken olarak nihai aşamada üretimin kalitesinde belirleyici rol oynamaktadır.
SONUÇ
Türkiye-AB arasında gerçekleştirilen Gümrük Birliği, her ne kadar cari işlemler dengesini olumsuz yönde etkilemiş ve rekabet şansı olmayan sektörlerde üretim ve istihdam kaybına yol açmış ise de bu süreçte ülkeye yabancı sermaye ve teknoloji girişinin hızlanması ve sanayinin rekabet gücünün artmasına katkıda bulunması nedeniyle, Türkiye’nin dış ticaretinde olumlu bir etkisinin olduğunu söylememiz mümkündür. Buna mukabil, Türk dış ticaretindeki payının %53’lerden, 2020 yılı itibariyle %36’ya kadar düşmesi, AB’nin acilen birtakım somut adımlar atması zaruretini de ortaya çıkarmaktadır.
Esasen, tam üyelik yolunda atılan bu son adım, gereğinden fazla uzamış ve geçici bir dönem olacağı öngörülerek başlatılan gümrük birliği safhasının tam üyelik hedefine varıp varmayacağı konusundaki şüpheleri de beraberinde getirmiştir. Fakat nihai gayenin tam üyelik olduğu unutulmamalıdır. AB’ye tam üyelik, Türkiye için stratejik bir hedeftir. Türkiye bu manada üzerine düşeni ziyadesiyle yerine getirmiştir. Bu kapsamda, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem olan gümrük birliği sürecini başarıyla tamamlamış ve nihayet 3 Ekim 2005 tarihinde başlayan tam üyelik müzakere sürecini de başarıyla devam ettirmektedir. Ne yazık ki 62 yıllık bu uzun ince yolda Türkiye’nin gösterdiği performansı görmezden gelen AB, birtakım gayri ciddi gerekçelerle süreci uzatmaya ve Türkiye gibi güçlü bir ülkeyi kapıda bekletmeye çalışmaktadır.
Brüksel, gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi, Türk vatandaşlarına vize muafiyeti tanınması gibi hususlar başta olma üzere Türkiye’nin hassasiyetleri konusunda somut adımlar atmak mecburiyetindedir. Aksi takdirde, askeri, ekonomik ve politik anlamda gösterdiği üstün performansla küresel bir güç olma yolunda hızla ilerleyen, bölgesinin en güçlü ülkesi Türkiye’nin stratejik ortaklığını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. AB’li siyasetçilere yönelik şu kritik soruyla yazımızı sonlandıralım: Yolun sonu gümrük birliği mi yoksa tam üyelik midir? Brüksel’in, samimi bir şekilde bu sorunun cevabını vermesi yerine olacaktır.
KAYNAKÇA:
ÇOĞAL, Nejat, “AB’nin Türkiye Paradoksu” (1. Baskı 2012).
ÇOĞAL, Nejat, “Türkiye-AB: Müzakere Sürecine Doğru”,Gümrük Dünyası Dergisi, Sonbahar 2006, Sayı:47.
ÇOĞAL, Nejat, “Türkiye-AB Gümrük Birliği Güncellenmeli Mi?” Türk Yurdu Dergisi, Ocak 2019, Sayı: 397.
ÇOĞAL, Nejat, “Gümrük Birliği Mi, Tam Üyelik Mi?” Divan Dergisi, Sayı: 15, Nisan 2010.
ÇOĞAL, Nejat, “Gümrük Birliği’nin Dış Ticaretimiz Üzerine Etkileri”, Denetim Dergisi, Ocak-Mart 2006, Sayı:113
DÖNMEZ, Mustafa, “Gümrük Birliğinin Ekonomik Etkileri”, DPT, Aralık 1998.
KARLUK, Rıdvan,“Avrupa Birliği ve Türkiye”, Beta Basım A.Ş. , İstanbul 2002.