Finansman Gider Kısıtlaması/ Genel Değerlendirme ve Açıklığa Kavuşturulması Beklenen Hususlar

Resim1
Hayrunnisa ŞEN DOĞRUYOL / Vergi Müfettişi

 

Vergi Kalkanı ile Vergi Güvenlik Müesseseleri

Bir işletme, ihtiyaç duyduğu fonu geleneksel bir bakış açısıyla ya özkaynakları ile ya da borçlanarak temin edebilir. Bu yöntemlerin tercihinin vergisel açıdan etkileri de farklı olur. Özkaynaklar üzerinden ödenen veya hesaplanan faizler, teşebbüs sahibinin işletmeye koyduğu sermaye için yürütülecek faizler, her ne şekilde ve ne isimle olursa olsun ayrılan yedek akçeler vergi matrahının tespitinde indirim kalemi olarak kabul edilemez. (GVK m.41, KVK m.11) Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel gider ise vergi matrahının tespitinde indirime konu edilebilir. (GVK m. 40, KVK m. 8)

Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılmış finansman giderleri; belgelendirilmesi halinde genel giderler arasında kabul edildiğinden, tahakkuk esası ve dönemsellik ilkelerine riayet edilmek kaydıyla, vergi matrahının tespitinde bu hükme istinaden indirim kalemi olarak dikkate alınabilir.

Seçilecek finansman şeklinin vergisel açıdan doğurduğu bu farklılık, borçla finansman şeklini özkaynak ile finansman şeklinden daha avantajlı hale getirir ki buna mali literatürde “vergi kalkanı” (Tax Shield ) veya “vergi tasarrufu etkisi” denilir. Mükellefler, planladıkları sermaye yapısına ve finansal göstergelerine göre ihtiyaç duydukları fon tutarını ya bu yöntemlerden birini ya da ikisini bir arada tercih ederek sağlayacaklardır.

Türk vergi mevzuatında yer alan vergi güvenlik müesseseleri, vergi planlaması yapacak mükelleflerin de sınırlarını çizmektedir. Bunlardan ilki ve vergi idaresinin en etkili silahı, vergilemede vergiyi doğuran olayın ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas alınmasıdır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti, delil serbestisi esasına göre, yemin hariç her türlü delille ispat olunabilir (VUK m.3/B).

Türk vergi sisteminde yer alan vergi güvenlik müesseselerine “kontrol edilen yabancı kurum kazancı (KVK m.7)”, “örtülü sermaye (KVK m.12)”, “transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı (GVK m.41, KVK m.13), “tevkifat düzenlemeleri” (GVK m.94, KVK m.15 ve 30, KDVK m.9) düzenlemeleri örnek olarak verilebilir. Bu düzenlemelere ek olarak, yazımızın da konusunu oluşturan başka bir güvenlik müessesesinin adı “finansman gider kısıtlamasıdır”.

Finansman Gider Kısıtlaması

Finansman giderlerinin vergi matrahından indirim konusu yapılabilmesi için zaman zaman bazı sınırlamalar getirilmiştir. Bunlardan ilki 1996 ile 2003 yılları arasında uygulanmıştır. Bu uygulama, vergi matrahının tespitinde enflasyon etkisini gidermeyi sağlayan yöntemlerden (LIFO yöntemi ile stokları değerleme, amortismana tabi iktisadi kıymetleri yeniden değerlemeye tabi tutma) yararlanan mükelleflere yöneliktir (Mülga 4008 sayılı Kanun m.25) ve nitekim 2004 yılında mevzuatımıza enflasyon düzeltmesi hükümlerinin dahil edilmesi ile mülga hale gelmiştir. (Mülga 5024 sayılı Kanun m.9)

6322 sayılı Kanun ile finansman gider kısıtlaması 2012 yılında, gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için yeniden vergi mevzuatımızda yerini almıştır. (6322 sayılı Kanun m.6, m.37) Bu düzenlemeye göre; kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktöring ve finansman şirketleri dışında, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’unu aşmamak üzere Cumhurbaşkanınca (2018 yılından önce Bakanlar Kurulunca) kararlaştırılan kısmı kanunen kabul edilmeyen gider mahiyetindedir. (GVK m. 41/1-9, KVK m.11/1-i)

Finansman gider kısıtlaması uygulaması 2012 yılında tekrar mevzuatımızda yerini almasına rağmen yürütme erkine verilen oran belirleme yetkisi, uzun bir süre kullanılmadığından, bu kısıtlama da uygulama alanı bulamamıştır. 04.02.2021 tarih ve 31385 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile finansman gider kısıtlaması için uygulanacak oran en üst haddinden yani %10 olarak belirlenmiştir. Bahsi geçen bu kararın, 01.01.2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği de belirtilmiştir.

Konuya İlişkin Alt Düzenlemelerle Açıklığa Kavuşturulması Beklenen Hususlar

Finansman gider kısıtlaması ile ilgili vergi idaresinin alt düzenlemelere konu etmesi gereken hususlar oldukça fazladır. Öz kaynak ve yabancı kaynak tanımları, hangi tarihteki öz kaynak tutarının hangi tarihteki yabancı kaynak tutarı ile karşılaştırılacağı, finansman gider kısıtlaması nedeniyle kanunen kabul edilmeyen gider olarak kazancın tespitinde indirim konusu yapılamayacak giderlere ilişkin yüklenilen bir KDV’nin olması durumunda yüklenilen bu KDV’nin indiriminin kabul edilip edilmeyeceği, bir borcun aynı zamanda örtülü sermayeye konu olması durumunda bu borca ilişkin ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderlerin finansman gider kısıtlaması ile birlikte nasıl değerlendirileceği, finansman giderlerinin yanında finansman gelirlerinin de olması durumunda bir mahsup imkanının olup olmayacağı, ticari teamüllere uygun vade farklarının bedele dahil olması durumunda bir ayrıştırmaya gidilip gidilmeyeceği gibi konular düzenlemelere dahil edilmelidir.

Gider ve maliyet unsurlarından yatırım maliyetine eklenenler finansman gider kısıtlaması kapsamı dışındadır. Bu nedenle tali düzenlemelere konu edilmesi gereken ve belki de bu düzenlemenin amacını doğrudan etkileyecek diğer bir husus da “yatırımın” nasıl tanımlanacağıdır. Önceki uygulamada yatırım, her türlü (teşvik belgeli veya belgesiz) amortismana tabi iktisadi kıymet yatırımı olarak tanımlanmıştır. VUK’un 262. maddesinde belirlenen maliyet unsurları (zorunlu olarak ya da mükellefin ihtiyarında maliyetlere eklenen) yabancı kaynaklar ile finanse edilmiş ise bunlara ait gider ve maliyetler gider kısıtlamasına konu olmayacaktır. (Mülga 54 Seri No.lu KV Genel Tebliği)

Hala yürürlükte olan 163 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği’ne göre, yatırımların finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerden kuruluş dönemine ait olanların sabit kıymetle birlikte amortisman yoluyla itfa edilmek üzere yatırım maliyetine eklenmesi gerekmekte, işletme dönemine ait olanların ise, ilgili bulundukları yıllarda doğrudan gider yazılması ya da maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması mümkün bulunmaktadır. Döviz kredisi kullanılarak yurt dışından sabit kıymet ithal edilmesi sırasında veya sonradan bu kıymetlere ilişkin borç taksitlerinin değerlemesi dolayısıyla ortaya çıkan kur farklarından, sabit kıymetin iktisap edildiği dönem sonuna kadar olanların, kıymetin maliyetine eklenmesi zorunlu bulunmakta, aynı kıymetlerle ilgili söz konusu dönemden sonra ortaya çıkan kur farklarının ise, ait oldukları yıllarda doğrudan gider yazılması ya da maliyete intikal ettirilerek amortisman konusu yapılması imkanı bulunmaktadır.

Peki yatırımın finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerin işletme döneminde, döviz kredisi olarak kullanılarak yurt dışından ithal edilen sabit kıymete ilişkin kur farklarının (olumsuz) iktisap edildiği dönemden sonraki dönemlerde gider olarak dikkate alınması durumunda, finansman gider kısıtlaması karşısındaki durumu ne olacaktır? Alt düzenlemelerde açıklığa kavuşturulması gereken hususlardan biri de budur.

Değerlendirme ve Sonuç

Vergi, en bilinen haliyle kamu harcamalarını karşılamak üzere alınır ki bu literatürde verginin fiskal fonksiyonu olarak adlandırılır. Bu geleneksel fonksiyonun yanında vergi; kaynak tahsisini, adil gelir dağılımını ve ekonomik istikrarı sağlamak gibi ekstra fiskal amaçlarla da alınabilir. Firmaların öz kaynak yapılarının güçlü olması, mikro düzeyde firmalar ve makro düzeyde ülke ekonomisi için büyük önem taşır. Firmaların finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine, öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek amacı ile “finansman gider kısıtlaması” uygulaması vergi mevzuatımızda yerini almıştır. (26.04.2012 tarih ve 1876 Sayılı Kanun Tasarısı Madde Gerekçeleri m.6, m.33) Bu gerekçe ile finansman gider kısıtlamasının, ekonomik istikrara katkı sağlama saiki ile tedvin edildiği görülür.

Kullandıkları yabancı kaynakları, öz kaynaklarını aşan işletmelerde aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, bu kaynaklara ilişkin faiz, komisyon vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurlarının toplamının %10’luk kısmı gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için kanunen kabul edilmeyen gider mahiyetindedir.

En genel haliyle bu şekilde hüküm altına alınmış olan finansman gider kısıtlaması, düzenlenme amacına hizmet edebilmesi için tali düzenlemelerle cevaplanması gereken birçok soruyu da içinde barındırmaktadır. Bunlardan biri olan “yatırımın” nasıl tanımlanacağı meselesi, hala yürürlükte olan genel tebliğlerin geçerliliği için de önem arz etmektedir. Özellikle 163 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği’nde yer alan işletme dönemi ve iktisap döneminden sonraki döneme isabet eden faiz giderleri ile kur farklarının gider veya maliyet olarak dikkate alınabilmesindeki ihtiyariliğin pek de öneminin kalmadığı sonucu dikkat çekicidir. Çünkü kanun lafzı açıktır ve yalnızca gider ve maliyet unsurlarından yatırım maliyetine eklenenler finansman gider kısıtlaması kapsamı dışında tutulmaktadır.

Finansman gider kısıtlaması, her ne kadar %10’luk oranın 04.02.2021 tarih ve 31385 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile belirlenmesi suretiyle uygulanabilir hale gelmiş olsa da belirlenen uygulama döneminin başlangıcı oldukça ilginçtir. Bahsi geçen bu karar, 01.01.2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Oysa işletmelerin, uzun vadeli finansal planlama yaparken karar verdikleri konulardan biri de varlıklarını ne oranda borçla veya öz kaynakla finanse edecekleridir. Bunun tahmini için öncesinden regresyon analizleri, finansal oran analizleri, çeşitli bütçelemeler yapılır ve fon gereksinimine ve bu fonun nasıl sağlanacağına ilişkin kararlar verilir. Bu nedenle, mükelleflere belirledikleri finansal planları revize edebilmek adına makul bir süre verilmesi gereklidir ve bu durum, herkesin bağlı olacağı hukukkurallarını önceden bilmesi, tutumunu ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamını taşıyan hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “hukuki güvenlik ilkesinin” de bir gereğidir.